Cuma, Nisan 30, 2010

imame..

bir yatak sıcaklığında böldük ekmeğimizi.. ve bandırdık kokoreç çıkmazlarına umudu.. buharında tütsüledik yusufçuk sermayenin son meteliklerini..koşar adım saf tuttuk fermuarı bozuk tulumlarla.. ve kurşun kurşun üstüne debelenirken siper aldık, umutları uykulu düşleri..  esnemek ölmek mi dersin bre yusufçuk.. kanatları yolunmuş martının adı leşe çıkmış pazarda.. öyle bandırıyor vapuru çarklı, ondalıklı kesir.. ne demekse işte.. bilemedi ne vakit kumruladığını tünediği dala.. bilemedi sarmalarken dürümleri kübrayı işkembeye.. sonrada içmeli mi ki kelle paça.. bilemedi.. sonra baskın kokusunda soğanı dişlemek varya abanoz kabında lüferle.. kılçığa ne hacet ezberi bozuktur onun.. tutamazken dimağında osuruğunu , paçasından sıvanır elbet..  hem maymun kişnmesinde çarpılmak var yeniden.. titremek hissi en sıcakta.. ve bir el.. elden öte parmaklar var sarmalık, en tokat yaprağına inat.. rafinesi bozuk aşkları tuza yatırıp ojelemek var.. bi vakit çıkarıp tespihe kazımak var vakti sonrasında bir baş harfi! hem nedense baş harf.. saymak var en törpülenmiş yerinde imamesi keleş tortusunda bıçkılanmış mihrakları.. saymaca oynamak aşkı evvelle. ve kazınan harflere inat çalışır zihninin dekoderi.. ilk tuttuğun el gelir imamenin soluna kazınmış bir "N" harfi.. ilk baloncuk aldğın hedaye sıvanır paçana.. ve ilk masum belkide tek öpücük.. sonra sarı papatya toplamaca şimdinin kalmayan kuytularında.. çekilir gibi değil tespih ağırlaşıyor gibi..  ve belli belirsiz içide yanıktan "T" çıkar gül suyunda bulamaca.. ve ilk kavga gelir akla aşk uğruna.. lise gerisi ergen çağında.. bırakılır yokuşta aşkın tutsak bedeni.. ölüme yenik düşerken kalbi.. ve tutamaz bir daha o elden son toprak serpilirken tümseğe.. ve aşk uğramaz artık diline.. hep köşesinde barındırırda dökülmez dişin ardına.. sevmemeli gibi artık.. madem oyuna ölüm hilesi karıştı.. kuralına inat tutsak gerek kafesi göğsünde bedeni... ve yüksek çarpıntıya yenik düşer devrimci kalbi.. çarpılı verir rüzgarın hoyratlığında tespihin selâmetine.. kazınır yeni bir harf daha ama en söylenmemecesine "E" olarak.. besler, yaşatır derinliklerde gizli gizli.. hep kaçma oyunu sergiler köşe bucak.. yaklaşır sevdiceğide, bokumsu aşk rolü oynanır en amatöründen .. halen ilk ve tek keşkesidir ömrün.. ve halen dile gelememiştir.. lise böyle manâsız aşk triplemeleriyle geçilir keşkesiz yıllara.. ve yeni hayat başlarken bir kızıl elma.. ısırılmaya çalışılır cennete inat.. kabak tadında dönemeçler geçilir aşktan.. göksele inat aynı nakarat dilden ziyade zihnine kazınır; "benden geçti aşk".. tespih çekilmeye devam ederken hep sanal harfler dikkat çeker.. h,t,s,m..  hep küçük harfler..
 

hiç harfim olmadı "E" den sonra.. hep keşkesiz hayâlin perdesini yakmakla geçti uykularım.. ve bir köşe başında raslamak vardı sana.. titrek, çarpıntılı nazar atarken sana.. kısılarak bakan neşterin nelerde fısıldadı bana.. keşke kokan tuzaklarında boğduk biz aşkı.. salıncak rüzgarında devrilen umutlara terk ettik.

*  *  *

ve bir keşke daha çektim bugün tespihe.. imamenin sağında yapıştı kaldı isminin ilk adımı..  ve aslında tek boncukluk imame sergilendi silüetinde.. koşar adım yatarken düşe, hep keşkeler hamletinde törpülendi sabahlar.. ve ilk adımı beklerken yürümeyi unuttuk, sıçrar gibi uyanırken yarınlara..



 

Pazar, Nisan 18, 2010

Kırtasiyecilik - I

ah bu dünya neden böyle döner ki hep.. bebekler bile sıkılırken şekerle oynamaya.. hem neden şekerle avutulur ki bebeler zaten.. kalıplar hep kalıplar.. gene haluk amcadan dem vurucam.. nasıl da güzel demiş gene; "duvarlar hep duvarlar.. sıkıştım annemin rahminde"..

bırakmaz ki zihnine maydonoz eken domatesgiller.. neymiş efendim; öyle olmaz, öyle gidilmez, öyle yapılmaz.. bla bla bla.. uydurmasyon işleri hep.. kırtasiyeci zihnin ürünü bunlar.. ve bunlar öyle hayatın içinde ki, her an yakamızdalar.. sebepleri de hep aynı: " edep, erkan, nizam..." kime göre olacak bunlar .. hem kim demiş ilk de sonra kanıksamış bedenler.. hem neden hep aynı neden.. her kişisini muma bulayan, bu kalıplara da uyacak diye bi' inanış hem neden.. neden ki seçemez bebecik kendi mamasını.. neden sütlaç kavurmasına talim her ciyakladığında.. kırılırsa bardak kırılsın..altü üstü nazarı atar!.. hem neden nazar.. oda kim ola ki.. kemullahın yan komşusu mu ola ki.. bilemedim şimdi.. kırtasiyeci zihnin ürünleri birer birer raflarda yerini alırken biz kısa bi' gezintiye çıkalım caddelere.. bi' turlayalım bakalım.. nasılda iş başında hazır ve de nazır
kırtasiyeci kebapçılar, börekçiler.. ha yola çıkmadan üstüne kalın bi'şeyler de almayı unutma.. havanın güzelliğine aldanmamak lazım..  .. öle deme nan ya tutarsa.. pardon hava bozarsa.. tabi o da var, elinde tutkallanmış gibi gezdirmekte.. neyse kes tırıvırıyı aldım işte.. istersen şemsiyede alayım.. üsküdar'a giderken aldı da bi yağmur olur neme lazım!.. belki mendil felan atan olursa şemsiye tutarım, güneş değmesin kâhküllerine!.. tamam kes, ikile evi soğuttun.. lan dürzüye de bak.. dışarsı yanıyo ev soğumuşmuş.. hade çavbela.. ben biras kalem tıraş bakınayım!..

neyse indik yola kapıdan geçerek en gıcırtılı yerinde menteşerlerin.. buna da bi' çözüm bulmak lazım, en sonunda çıkarıp işiycem üstüne o olacak.. yazdan kalma bi' gün elimde mantoyla sallana sallana yürümek var kocaman kaldırımlarda.. bi' absürtlük varda daha çözemedim gibi.. neyse işte.. bakkal amcada çıkarmış kavunları karpuzları dışarı, kaldırımdan taşıyolar.. ulen kebapçıya gidecek halleri yokya gelip burdan alırlar zaten niye ki bu reklam kokan hareketler.. insanoğlu her gördüğüne parmak atan, pardon,  iç geçiren bi meret mi ola ki acaba bilemedim şimdi .. neyse kırtasiyeciler sokağına hoş geldin tabelasını geçeli çok olmuş! ulen minik kedinin bile huyu değişmiş baksana.. önünde kocaman balıklar var ve ne kadar aç olsa da birinin fırlatmasını bekliyo.. kedi olmak varmış.. kedi arkada bırakılır ve durağın dibinde bitilir hemen.. gezilmez buralarda.. aradığın bulunmuyor pek..

sokaktan çıkıp dünyaya dönmenin vakti gibi.. elde manto var tabi.. unuttum mu sandın.. yok düğme filan lazım değil kardeşim işim var hade hayırlı işler.. simit de istemiyorum, susamları dişlerimde kalıyor.. olur ya ansızın birini öpüverirsem rezil olmayalım! bu vakit hiç kana kana simit yiyememiştir millet.. hep dil çalışmıştır içerde sürekli camsil gibi :)

ahanda tabela.. -kırtasiyeciler dünyası.. hoş gelişler ola.. zaten simite de zam yapmışlar.. geçelim.. geçelim.. tabelanın gökkuşağında dalındı içeri en sinsi bakışlarla.. ulen bu turistlerin başka işi yokmu.. elinde bi çakma makine, pırt pırt çekiyorlar her yeri.. gören de picassonun neferi sanır bunları.. hem neden her taşla resim merakı insanların.. gördükleri yetmez o vakit.. sona bakıp içerlenmek gerek gibi.. belki 30 sene sonra..  ama neden bu günden sonraya yatırım yapar insanoğlu.. herkes bankacı mı ola ki acaba.. bugün yudumlamaz gördüğü birayı, depolamalı sabancıya inat..bırak şimdi şu içi pas tutmuş beyhudeleri.. sen işine bak.. ne arıyoduk.. hah.. kalem tıraş!.. pardon bakarmısınız.. (e bakıyorum zaten).. (ulan sıkıyosa yüzüme söyle).. ( yüzünde meymenet olsa)..( ulan dalıcam şimdi).. ne vardı.. şey burdan şuraya nasıl gidilir acep.. ordan geç git oraya.. sonra dön ordan oraya..hemen köşede.. ( hay aq biraz daha dönersek konyaya gelicem!) ha tamam saolasın bilader.. ( siittir lan süzük.. kaçırdık karıları senin yüzünden!).. vay arkadaş.. nerelere geldik böyle.. bu süzük yanlış mı anladı acep.. zaten tipinden belliydi.. hah geldik sonunda.. pardon merabalar (bu erkek milleti bi kız görmesin hemen kırpılır odunları). ( vay arkadaş ne güzlmişşisn sen öyle)..

 nasıl yardımcı olabilirim buyrun.. şeyy ee.. şey bakmıştımda sizde
bulunurmu acep.. nasıl bişey bakmıştınız.. şöyle şeyler.. ondan bundan.. hmmm şunlar var, işinize yarar mı?.. hmm bunlar değil.. oldu o zaman hayırlı işler size.. (bu kaçıncı böyle yaa.. sorduğu şeyi alan çıkarsa dişimi kırıcam.. hayır mı bıraktın dükkanda).. ..  .. amma da yoruldum arkadaş.. ayaklarıma kara sular çöktü.. havada kapandı iyicene.. üşüdüm mü ne.. he yaa mont! ulen iyi ki akıl ettim üstüme almayı.. şunlara bak nasıl da it gibi titriyorlar..

Pazartesi, Nisan 05, 2010

kelebek..


elinde bir makas..ve burnunun ucuna iliklenmiş aliye rona'ya inat kalın çerçeveleri.. kumaş yarıldı boydan boya.. ve her çıtırtıda kelebek gölüne dönüştü sanki oda.. ve bir çıt daha.. ve koza..

her pırıltıda biras daha  renge açtı gözünü.. her ışık inadına parlak.. ve elinde misketiyle köşeden çıkacakmış gibi kör-martı.. ağzında erik.. etini yesede çekirdeğini emmeye devam ederken.. ve ardında kalın mukusları pıhtılaşmış yakup.. ve bir eli ağzında durmadan.. öyle ya.. çocukluğu milupa reklamına inat parmak emmekle geçti gibi.. kumaş yırtılmaya, kelebekler doluşmaya ara vermez elbet.. lakin buharında öğütülen geçmiş, gün ola düşer akla.. ufacıktan minicik elleri..eli kadar minik bilyeler, yağdan kapkara kesilmiş.. altında da tahtadan bi de salı varki değmeyin keyfine.. sonra çamurdan garajlarda kurumak üzere.. tüp arabasına yer açmak gerek. ya kumdan devşirme oyun parkı.. ki anneye inat yenen kum  tanecikleri..

sonra gözlere pırtlatılan o küçük yeşilimsi duttan bozma, neidüğü belirsiz bitki.. o tepe vardı bi vakit.. çökmeden henüz beton seli üzerine.. ve bir su istasyonunda içmek vardı kana kana çocukluğu.. sonra azmı küfür yedik pazarcılardan.. çaldığın karpuzlardan değil elbelt.. ekmek teknesine diktiğin naneli incir ağaçlarından!.. kaç çocuk kaldı pazar tahtalarından kale yapan.. hayata üstünden bakan.. bir pazar tahtasında gördü ilk nanemolla füzeleri! gecenin izbesinde yana/sıkıla.. ve ilk hikayeler sürüklendi ardı sıra.. türlü yalan.. yalan ama anlat sen heyecanlı oluyo titremeleri. ve kaç çocuk kaldı dizi türlü yamalı.. koynunda donatellosu, ustası ve bruce lee'den bozma mıçkası.. sahi kelebekler süzüldü iyicene ışığın etrafına.. ve çocuk gene koşa geldi kukanın peşi sıra..sahi azmı ahını aldık kör-martının lan!.. kelebeklere de bi haller olmaya başladı yalnız.. kamikazeye inat tepeleme un kurabiyesine giriştiler! bak ışıkta gitgide gidio bi taraftan..sırasımı şimdi pıhtılaşmanın, çöreklenmenin yere.. azcık araladı gibi sanki burnundan siperini.. kamaştı işte bak.. hadi oyalanma artık.. ve lakin son dansa çıkmalı en renklisinden.. pul pul serpilmeli  kumaşa çıtırtı , her makas iniltisinde parçalanmalı kozalar..
 

?

Fotoğrafım
İstanbul, Tokat, Türkiye
ben sezer; klasik uygulamalı, güdüsel bir hamle sonucu, anında dünyaya gelip, henüz olunmayan bir pratiğe zorunlu olarak itilmiş, nüfusa ilave bir insan..