Pazar, Ağustos 29, 2010

hanefi avcı kasırgası!


hanefi avcı ismini duymaktan ve de kitabın yüzünü görmekten inanın artık midem bulandı.. son bir haftadır yoğun bi şekilde millet deli gibi bu kitaba yöneldi.. yalnızca bir kaç gün içinde sadece sahaflarda binlerce satıldı..

peki nedir bu kadar yoğun ilginin sebebi.. kitabı okumadım ve okumayı da düşünmüyorum!.. ancak kıyısından köşesinden, sırf merakımdan!, bi bakındım şöyle.. aslında bilindik şeyler! sadece bu sefer yazan kişi olayların birebir tanığı.. türkiye'nin yakın tarihteki iç çekişmeleri ve aslında cemaatleşen bi yapının türkiye'yi nereye sürüklediği çala kalem serpiştirilmiş.. kitabın hiç bi cazibesi yok.. zaten baskısını hazırlayan yayın evininde itirafı "bu kadar ilgiyi beklemiyorduk" şeklindeydi..

kitabın elimize ulaşan ilk baskıları korsan basımından daha kalitesizdi!! kitabın kesimleri çapçup yapılmış, baskı kalitesi nanay gibi bişeydi.. gerçi ilerleyen baskılarda bu giderildi.. herşeye rağmen o ilk dandik baskıları dahil elimizde tortusu bile kalmadı.. rafa yerleştirmeden direk poşetlere doldurularak aç okuyucusuyla buluştu!

kitabın okuyucusuyla henüz buluşamadan açılan savcı soruşturulması ve toplatılmanın gündeme gelmesi kuşkusuz yoğun ilginin sebeplerinden birisi.. kıyısından köşesinden değil, direk tayyip ve askerlerine kurşun sıktığı içinde ilgi görmüyor değil hani.. hazır yakında referandumda varken bakalım "ayşe teyze cırt" filminin tekar mı izliycez!

canlı bir tanığı olarak en çok satılanlar listesini (son bir hafta) ticari ve siyasi bir kaygı güdmeksizin oluşturuyorum bilgilerinize.. bu listeye orhan pamuk'un son kitabının girememiş oldukça manidar!

1. Haliç'te Yaşayan Simonlar - Hanefi AVCI
2. Takunyalı Führer - Ergün POYRAZ
3. Küçük Prens - Antoine de Saint-Exupery
4. İstanbul Hatırası - Ahmet ÜMİT
5. Ejderha Dövmeli Kız - Stieg LARSSON

Çarşamba, Ağustos 18, 2010

gah/guh künefe..


offf  künefe!..

ramazan girdiğinden beridir fena bi' künefe yiyesim var ve bi' türlü denk getirip de işkembeye indiremiyorum.. künefe dediysek de öyle kuru kuru, makine yağında bekletilen cinsi değil elbette!.. kendine has kabında, biraz yanık tenli olanları fena derece iştahı cezbeder,

kenarları nardan bozma.. sıcaakk sıcaak.. yaradana sığınıp batırıcan çatal, bıçak ne verdiyse.. sakız gibi gelecek her lokmada peyniri.. uzadıkça hüpleticeksin tarkan'a inat..

işi fantezi boyutuna vardıran benim gibi yaratıklarda mevcut!.. nefis künefenin üzerine kaymak felan atanlarda var ama ben size bambaşka bi' öneri sunacağım.. bildiğiniz vişne dondurmasından (ki algida'yı tek geçerim!) bi' kuple atın üstüne!.. ve o cızır cızır künefenin üzerinde dağılırken, nefis ekşiliğinin, künefenin nefis tereyağlı dokusuyla buluşmasını fazla geciktirmeden, afiyetle boğazdan geçirin.. hem rehber kaptan da istemez!..

şu anda çıldırmak üzre künefe isteyen tarafımı kova kova sular istila etti.. nam nam nam num num.. hani tat alma hareketi var ya.. işte o an.. nasıl bi' gah guh ettirmedir o ağızın ardında.. tadını dilden değil de gırtlaktan alma hareketi.. gah ve guh!.. halâ anlamadıysan ağzını açmadan söyle ağzının içinde.. hah şimdi oldu!..

resim: filiz teyze

Salı, Ağustos 17, 2010

uygulamalı ders: deprem..

yer: istanbul / bağcılar
tarih: 17 ağustos 1999
saat: 03.02
dün gibi değilde onbir yıl öncesi gibi aklımda işte.. yaş 12 gibi civcivli bi merasimde seyretmekteydi.. altta birader üstte zatiâlim bi suntalık mesafede ranza seyrinde uyumaktaydık.. ne düşündüm, ne yaptım en son hatırlamıyorum ama uykuya dalmadan önce burnumdan yuvarladığım köfteleri halının üzerine fırlattığımı anımsıyorum..

saatler üçü biras geçerken sallantı sanılanın aksine zeminden geldi ve bayaa bi sürdü.. sanırsınızki alttan balyozlarla yukarı yukarı vuruyolar.. bina resmen olduğu yerde zıplayıp durdu.. sonra pürtelaş içinde ranzadan düşerayak kalktığımı, biraderi aldıım gibi soluğu peder ve madamla aynı anda noluyoo laan nidalarıyla salonda aldığımızı anımsıyorum.. sonrası bi türlü geçmek bilmedi.. dipten gelen vuruntulu, ne idüğü ozaman için belirsiz kıyamet, sağlı sollu darpetmeye başladı evi.. güçbela merdivenleri arşınlayarak yarı çıplak kalabalığa karıştık.. 

o gece. işte o gece peder, ki peder kadar dünyada soğuk kanlı bi insan daha yoktur, depremin üzerinden bi saat geçmeden eve döndü ve içeride biraz oyalandıktan sonra eline geçirdiği mini tüpü ve çay- demlik ve bilimum kıvırzıvırı kaptıı gibi dışarı yollandı gene.. pedere kalsa boşa yaygara kopartıyoduk.. deprem nasısa geçip gitmişti, uykumuzu boşa bölmüştük! tüpün ateşinde toparlanan komşu erbabıyla içilen çayın ardından, günün hafiften bronzlaşmasıyla, depremin faturası çınlar gibi olmaya başlamıştı..

evet.. isatanbul darmadumanken; yalova, adapazarı ve izmit yerle bir olmuştu.. ortalıkta bi duygu selidir sağa sola koşturyodu bedenlerde.. herkes bişeylerin kenarından tutabilmenin telaşı içinde çırpınıp duruyodu.. bize en yakın yıkım üç sokak ileride yaşanmıştı.. altı katlı binanın yanlızca teras katı ayaktaydı ve oda asfaltla silme aynı hizadaydı.. eksik olan bişeyler vardı! nerede lan bu binanın gerisi? hepsi yeraltına doğru gömülmüş ve çökmüştü.. gözlerden süzülen acı suya topaklanmış tozların eşliğinde derin bi sessizlik hakimdi etrafta.. herkes bi ses duyabilmenin umudu içinde radarlarını açmıştı.. koskoca binadan geriye yanlızca bir bebecik kurtarıldı.. ciyaklaması  diken diken yaptı bütün bedenleri..

az sonra ileride bir binanında yan yatmış olduğu haberi geldi.. olay yerine vardıımda enkazdan göz yaşları içinde gelin çeyizi çıkartılıyordu.. çok vakit geçmeden iki yavrusuna sarılarak can vermiş bir annenin bedenine ulaşıldı.. herkesin boğazına oturan yumruk, gözlere çoraklanan sele izin vermiyodu..

o gece deprem hayat bilgisi kitabından çıkarak uygulamalı acı bi derse dönüştü benim için.. o gece ve sonra ki baya bi gece sokaklarda, park köşelerinde sabahladık.. varlığından bi haber tonlarca insanla tanıştık.. bedenlere ve gözlere sinen ölüm korkusu kuşkusuz yegane ortak noktamızdı..  
resim: ercan arslan - milliyet

Cumartesi, Ağustos 14, 2010

emekli ayraç..

kitaplar.. bazen duvardan duvara zıplasalarda yastığımı terk etmediler hiç bi zaman.. hatta onlara kardeş bitane  de ayraç yaptım dolardan.. ki dolar deyip geçme! sayısız kitaba yarenlik yaptı.. en olmadık yerlerinde hapis yattı.. türlü karakterle uğraştı.. en korktukları tabi ki stephen amcasının ki oldular.. hayvan mezarlarında turlarken ürkmedi mi sandınız onu.. ya şekilsiz umacılar karanlığa boğarken nefesi kesilmedi mi? her defasında kurtulmayı başararak aytmatov'un bozkırlarında at sürmedi mi? kıraç topraklarda bazen bi başak dalı oldu bazende küçük bi çocuğun hayelini süsleyen gemi.. ama hiçbirisi coelho amcasının gizemli bahçesinden alıkoyamadı.. döndü dolaştı başa geldi.. aradığı gizemi aslında buldu daima..

ayraç deyipte geçme öyle.. washington amcanın suratına kimbilir kaç kez işemiştir bukowski amcam.. hemde öyle saklı saklı değil.. sulusepken.. bızır bızır soyundu bazen.. bazende kıçını sildi.. ama hiç yüzünü ekşitmedi washington emmi!

ayraçla yarenliğim oldukça eskilere dayanır.. ilk ayracım açma halkasıydı! bi kaçsene öncesi işte.. bi kaç sene dediysem rahat 15 sene var! küçükten belliydi değişik bişeler yapma güdülerim.. kasıtlı olduğundan değil.. öyle işte.. sonra yaprak kıvırmaya başladım.. neden olucak açma halkam bi çok sayfayı yırtarak cebelleş etti! sonrada kayıplara karıştı! bi kaçyüz gün sayfa kıvırma adetide geri püskürünce takvim yaprakları sıkışmaya başladı biten cümlelerin ardına.. ilk takvim yapraam saklı durur bi yerlerde.. arasam bulamam belki ama tarih mıh gibi aklımdadır.. bir nisan ikibin!.. sonrasında ağaç yaprakları kuruyup büzülene kadar iz bıraktı sayfalarda..

günlerden birgün pederin binlira harçlık verdiini hatırlıyorum.. aldığım ilk harçlıktı bu :p ulan ne çok sevinmiştim.. çocuk kafası işte.. üstünde sanırım fatih sultan mehmet vardı.. yarın ilk işim çınaraltındaki eski paracılardan bitane eski binlik alıp yılların emektarı washington emmiyi emekli etmek olucak.. kitap koynunda geçen yaklaşık yedi yılın ardından bunu haketti doğrusu... yoklan dövize götürmiycem de cüzdanımın tenhalarında güneşlenebilir..

Perşembe, Ağustos 12, 2010

evet / hayır - I

hayat herdaim fırıldıklarla doludur.. kendime ait temel öğretim "sağlam" bi duruş sergileyebilmektir.. misal bi şeyin ateşli bi savunucusuysam bunu sonuna kadar götürmeyi yeğlerim.. işi futbol fanatikliği boyutuna vardıracak kadarda yobazlaşırım kimi zaman! hani ağzımdan çıktı oldu bikere.. tamam yanlış ama ne yapalım sonuna kadar kör mantıkla savunmaktan başka çarem yok.. nakaratına demir atanları kırbaçlayasım gelir kimi zamanda.. tabii ki ilk şaklağı kendi sırtıma indiricem!.. 
mesele taraf ya da taraftar olma meselesi değil ki.. bugün x,y,z partileri eveti desteklerken bilmem hangi ğ,ş ve ü partileri de hayırı desteklemişler.. puff aman ne alâ.. hakkatten sokayım böyle zihniyete.. bazen boğulası, bazende gırtlaklayası gelir insanın.. ulen mendabur sen bişeyleri savunuyosunda anlat bakalım neyi getiricek evet ya da hayırlar.. her köşeye tıkıştığında soluğu millette alanlara en güzel pandiği atacaktır kuşkusuz millette.. mesele gene bu değil! meme-biberon mantığıyla pehlivan edasına bürüdüğünüz bu siyasetle bilmiyorum nereye kadar gidecek bu ülke.. kolunuzu sokmadığınız bir köstebek deliği kalmadı! ohh ne alâ sokun tabi karanlıkta bi yer kalmasın.. ama aydınlatırkende ampülün voltunu iyi ayarlamak lazım.. dimi lan! verirsen 47 leri bilmem neleri, "alışmadık götte dondurmaz" sapıtır insan modelini naklen izlersin.. hemde her köşe bucağın din, allah, müslümanlık adına peşkeş çekilirken!..

ben dinimi akp'den, vatanımı milletimi mhp'den, atatürk'ümü de chp'den öğrenicek değilim.. hem kim yüklüyor bu misyonu size.. hem kim oluyorsunuz da her söyleminizde, her tartışmanızda bunlar var.. hakketten yeter bi yere kadar.. bugün gelinen nokta tamamen köşe kapmacanın bir neticesidir.. zamanında sol siyasetin dişi geçirdiği sağ siyaset, günden güne palazlanarak orantısız güç kullanımını aşmıştır! efenim ben şu kadar oyunu aldığım vatandaşımın söz hakkını elinde bulunduruyorum.. bakın ne de güzel her köşeyi tutarımda her istediğimi yaparım.. yok yaa.. oldu paşam.. 

şimdiden söylüyorum.. evet diyecek insanların büyük bir çoğunluğu tıpkı hayır diyecekler gibi neye oy attıklarının haberinde olmayacaklar.. takım tutar gibi parti tutmanın cezasını; kuyuya koyunları saymak için atılan taşlar gibi çekeceğiz.. artık o taşların renk değiştirmesi ve hatta yerçekimine dayanması gerekir.. aksi halde osuruğumuz düğümlecek haberiniz olsun.

resim : kaleidoscope.cultural-china

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

let's do çelenk!



tereddüte deodorant sıkarak düştük yollara.. biras uykumuz birasda mırın kırınımız vardı.. ne ceberrüt hasıl olduysa, günün son taze vapuruna yollanarak kınalızadeyi kuşbakışı geride bıraktık.. ve ardından nefis dondurmasıyla kocaaaman büyükada!.. biraz amatördük belki ama enayilik vasfını çoktan terk etmişti bilincimiz! önce kazan dairesini boşalttık street fighter jetonları cebimizde geri yollandık tezek kokan sokaklara.. 

her köşeden kişneyen, dişi burnunda mızıka çalan atlar.. üstelik yollara sulusepken bıraktıkları mineralleri yaya yaya!.. içimizde ki simit ağacını sulayarak atladık bisikletlerimize ve ilk pedalın heyecanıyla kanatlandık duşa hazırlık! ne nem ne gam.. hepsi her pedalda geride kaldı.. içimizdeki ölmeye cesaret edemeyen çocuk çokça yedi bugün elmalı şekerini, pamuk helvasını.. felekten değilde ömürden bi çocukluk gün işte..

günden geri kalan taze kıç ağrısı ve sayısız enstantene.. farzı misal; pertuk'un "alkollü araç kullanmayalım olum"u, s'ius'un gördüğü efes şemsiyesini tekel bayi zannederek balkon sefası yapan iki umrelik teyzeyle gözgöze gelmesi, ve her köşeyle resim sevdasının başımıza getirdikleri..

haa sahi bi ara kaybolmamı da sayaraktan enfes üstü, şokella tadında bi gündü.. sequ'ya, pertuk'a ve de soldansay'ıma bolca osuruk yolluyorum :F:F

?

Fotoğrafım
İstanbul, Tokat, Türkiye
ben sezer; klasik uygulamalı, güdüsel bir hamle sonucu, anında dünyaya gelip, henüz olunmayan bir pratiğe zorunlu olarak itilmiş, nüfusa ilave bir insan..