Cuma, Kasım 30, 2012

çaaat!..


ben şu, ben bu.. soldan şöyle, sağdan böyle.. kem küm.. bırak ulen bıdı bıdı.. çok gazelden üflemiycem bu sefer.. bak dinle..

yutkunduğumuz fikirlerin mumunda eriyor beden-i abidemiz.. sen cilalarken üzerine pudra şekeri serpiştirilip matlaştırılmaya çalışılıyor.. ama şeker eridikten sonra parlamasının yanı sıra daha bir yapışkanımsı oluyor..

...çok şeyim yok benim.. çok şeye ihtiyacım da.. ama otururuz, ben sana; cimbom'u, kitaplarımı ve de kedilerimi anlatabilirim.. çok da önemli değil anlaman.. zira bu benim.. bana yetecek olan..

ara ara afakanların bastığı oluryor.. sana olmuyor mu? her şey tersine giderken, yolun yanlış yerinde durduğunu fark edip karşıya zıpladığın da oluyordur.. yeme şimdi bizi.. 

bazen rüyalarının bile saçmalığına şaşıp kalıyorsundur mutlaka.. o kadar saçmalar ki çoğu zaman uyandığında ne gördüğünü hatırlamazsın bile.. muhtemel zırvalık: "kıçın açıkta kalmıştır.."

olur olmaz şeylere hamurunu elediğin oluyordur.. kuruyup donar eleğin içinde.. un değil ki bu, asıp kenara elini eteğini çekesin.. 

kendinden çok başkalarını düşünüp yalandan hırpalarsın kendini.. küçük bir gülümseme içini eritip boşa emek vermediğini gösterecekken olmaz öyle işte.. hep bir gedik kalır dişlilerinin ardında.. mutlaka bir fındık parçası sıkışıp kalır orada.. gün gelir diline gelir o parça ve sen yutamazsın.. bu defa boğazına takılmıştır..

çantamı sırtlanıp uzayasım geliyor inceden.. o keşfetme duygum kabarıp duruyor içimde.. ama sonra s*ktir et, zamanı değil diyorum.. içimde büzülüp küçülüyor meramım.. çantamı sessizce kenara bırakıyorum.. taa ki o heyecan yeniden gözlerimden süzülene dek..

ama gel gör ki; " bazen midene oturduğu da oluyor suretinin ortasına da!.."

                                                                                                                      

günün bilgisi: uzayda yetiştirilen ilk bitki; patatestir.. 1995 yılında nasa tarafından yetiştirilmiştir..
günü şarkısı: Hayko Cepkin - Platonik (Elektronik)

Pazartesi, Ekim 08, 2012

z raporu.. - II



"gün akşam olmak üzere.. bugün gözlerim saatte asılı kaldı hep.. şu tik taklar bir an önce biter ümidiyle son bir nefes alıyorum.."

yorgun, hafif dumanlı gözlerim.. boşluğun getirdiği o ezgi kulaklarımda.. çarpışan zihin tekerlekleri yıpranmış, beni değiştir diye sürekli patinaj çekiyorlar..

beden bitik.. benzini ucu ucuna yetirebilir miyim diye telaşlı.. üstelik zamlanmışken..

kağnı gıcırtısında yola koyulup mesaiyle vedalaşıyor ayaklarım.. yıllanmış çanta da tam da omuzda açtığı gediğe oturuyor bu sefer.. etraf sakin.. yollar nemli..

gözlerim yine o dürümcüyü arıyor aynı köşede.. karnım acıkmış ben umursamayalı.. aksi, dürümcü yine yok yerinde..  açlık içinde yankılanıp eziliyor bir köşede yine..

hipodroma çıkıyorum kestirmeden.. şehrin tüm asık suratlı turistleri yığılmış dikilitaş'ı inceliyor yine.. yanında bir de sarnıç var ki içi çöplükten geçilmiyor.. gene saydırıyorum tayyeap amcama.. ulen adamın ne suçu var ki! 

muhallebiciye takılıyor gözlerim.. girip girmeme konusunda tereddütteyim.. zaten göbek çıktı.. s*ktir et diyerek kaptırıyorum beyazıt'a doğru..  

yanımdan tramway geçiyor.. buhardan içerisi görülmüyor bile.. hava sıcak, insanlar karınca sürüleri gibi sektirip duruyorlar bir oraya bir buraya.. 

çınaraltı'na götürüyor ayaklarım.. dede'yi izliyor bir süreliğine gözlerim.. sonra yanına sokulup sohbete kulaç açıyoruz.. şehrin boyalı orospularından bizi ancak yağmur paklar diyor dede.. insanlar para kanseri.. insanlar kör.. insanlar yabancı.. insanlar, insan bile değiller artık..

yüzünü unutturan sakallarıya uğurluyor beni.. sahaflara dalıp otobüse yollanıyorum.. içim biraz ferahlıyor.. 

bütün yol dede'nin sözleri yankılanıp duruyor kulağımda.. şehrin boyalı orospuları.. yağmur.. 

..ve tabii ki de son nasihati: " durağı kaçırdıysan trenin içinde geriye doğru koşman yersiz cemil'cim.. sonraki durağı bekleyeceksin!.." 

                                                                                               

dipnotadım sezer.. ama o bana hep cemil der.. cemil güzel demektir.. ve o vakit benim adım da cemil'dir..
günün bilgisi: resimdeki kişi hüseyin avni dede olmakla birlikte ahali tarafından "dede" diye sıfatlandırılmaktadır.. kendisi beyazıt / sahaflar çarşısı'nın çıkışında bulunan çınaraltı'nın simgesidir.. şair olmasının yanı sıra şiirleri bir çok defa derlenip yayınlanmıştır..
günün şarkısı: Aerosmith - Back Back Train

Salı, Ağustos 28, 2012

s'ius yollarda! | belçika - I

everard t'serclaes - brüksel

vee çantamı sırtlanıp düştüm yollara.. umudun, heyecanın liğme liğme pas tutup kireçlendiği dizlerime yaslanarak..

yirmi sekiz ocak, iki bin on iki.. yağmur çişe çişe yudumluyor istanbul'u.. tekerleri cilalı cantacık ardımsıra sürükleniyor.. uçmaya hazır..

uçağa binilince bir şeyler yavaş yavaş yükselir içinizde.. göğüs kafesinizi yırtarcasına başınıza doğru hızla ilerler.. heyecanı da eklediğiniz zaman "noluyor len" diye bakınırsınız etrafa..

dağlar, ovlar aşılıyor ve ilk durağımız amsterdam'a varıyoruz.. güzel bir sarışın kız oturuyor pasaport kontrolde.. önceden edinilmiş bir kaç sözcük tam fısıltılanacakken hoşgeldiniz diyor karşınızdaki ses.. türk değil ama biliyor işte.. 

manneken piss
hiç vakit kaybetmeden  hızla belçika'ya doğru yol alıyoruz.. netice itibariyle son durağımız olacak amsterdam..

yaklaşık üç saatin ardından brüksel'deyiz.. kasveti, sıkıcılığla karşılıyor bizi.. birbirinin tıpkısı mimari yapılar.. çikolata ve waffle dükkanları.. bir kaç turistik sayılabilecek ritueli yerine getiriyoruz.. manneken piss, hani şu işeyen velet ve de dokunulduğunda tekrar buraya dönüleceğine ve bir dileğinin gerçek olacağına inanılan everard t'serclaes'i görüp şehrin merkezine dalıyoruz inceden..

karnımız aç.. haliyle bakınıyoruz etrafa ne yiyebiliriz diye.. köşede bir dönerci bulup dalıyoruz içeri! martı mıdır karga mıdır bilemedim şimdi.. yedik işte her ne haltsa.. ardından salına salına yoldan geçenlere laf dokundurduk.. hoş, civcuv civcuv saçma sapan konuşarak yitip ardımızda kaldılar.. az ileride, salvador dali suretine bürünmüş protestocular.. tahminen internete uygulanan sansürü protesto ediyorlar.. özgürlük her yerde özgürlük..

we are the anonymous! - brussels
gün kararmaya yüz tutuyor.. bizdeki kapalı çarşının minyatür hali bir yapının içine dalıyoruz.. aslında kapalı çarşı gibi değil de taksim-tünelin oradaki asmalımescit gibi desek daha doğru olur.. klasik çikolatacılar, incik-boncuk kuyum işleri, coffee shoplar, barlar filanlar falanlar derken brüksel'den gazlama vakti geliyor.. kasveti ve de donuk bakışlı insanlarını geride bırakıp inceden toz oluyoruz ortalıktan.. günün ardında enfes brugge var.. beklemeye gelmez!

                                                                                               

günün bilgisi: brüksel; geçmişinde bataklık olan bölgenin kurutulması sonucunda yerleşime açılan bir bölgedir.. belçika'nın başkenti olan bölgenin nüfusu 1 milyon civarındadır.. avrupa birliği'nin temel kurumlarını bünyesinde barındıran brüksel bir nevi ab'nin başkenti sayılmaktadır..
günün şarkısı: Ogün Sanlısoy - Umudum Var

Cuma, Ağustos 24, 2012

bozuk plak..


günler günleri kovalayıp duracak ve sen aynı notalarla, mıy mıy esneyip duracaksın.. 

bakınız eylül geliyor ve iddia ediyorum bir çoğumuz bülent ortaçgil'den eylül akşamı'nı dinleyeceğiz.. başında, ortasında, sonunda.. önemi yok.. "onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiçbir şey yapmamışız, susmuşuzdur.." yinelenirken, içimizde bir yerlerde, o eylül akşamı'nda buluşup sessizce oturacağız..

sonra kasım gelecek.. ve börtü böcek, her renk boza çalacak.. koduğumun salatalıkları "kasımda aşk başkadır" diyecek ve sen çok değişik bir şeymiş gibi "allah allah, vay bee" diyeceksin.. kasım.. aşk..

derken aralık gelecek ve adamo'dan "her yerde kar var" mı dersin yoksa "karlar düşer düşer ben ağlarım" mı dersin bilmem ama içerin buzullaşacak epeyce bir süre..

şubat; 14. senfonisiyle ardında kalacak.. mart gelecek neden sonra.. kedilerin mır mır hırıltıları eşliğinde bahara kucak açacaksın.. 

gün nisan olacak.. ve belki de sen de 1 yaş daha büyüyeceksin.. yazı, güneşi anımsayacaksın.. 

mayıs.. haziran.. temmuz.. hep sıcaklardan şikayetçi olacaksın.. ağustos'ta kavrulacaksın.. belki de kutsal kâsen deniz suyuyla buluşacak.. hiç olmazsa bi' bele kadar dener çıkarsın!

ve eylül geldiğinde hep ekimle karıştıracağız.. sırf ortaçgil yüzünden! yapraklar düşmeye başlayacak.. ve sen gene ortaçgil'le mala bağlayacaksın.. 

"yollarımız hiç kesişmemiş şu eylül akşamı dışında.."

                                                                                                                 

günün bilgisi: paleografi; tarih boyunca kullanılmış olan alfabelerin çözümü ve günümüze taşınması amacıyla çeşitli çalışmaların yapıldığı alandır.. kısaca, eski yazı çeşitlerini inceleyen bilim dalıdır..

Çarşamba, Temmuz 04, 2012

iplik..



elleri nasıra boyamış bir teyze.. kınadan kaybolmuş tırnaklarını gezdiriyor ipliğin üzerinde.. sertçe yakalıyor ucundan.. ve sonra öteki ucunu.. birbirine düğümleyip koyuyor kenara.. 

zaman zaman süzülen buğu deryası, iki sıra ark açıyor gamzelerinden dudak boğumlarına doğru.. artık silmeyi de kesti.. karlandı, derinleşti hüznünün debisi.. başın ve sonun aynı raylar üzeriden hareketlendiğini çoook iyi biliyor..

çukurlarında debelenen iki yeksan radarı tütsülü, kulaç açıyor deryaya.. gölgesinde, güneşinde.. sürüklendiği esareti takip ediyor sislerin ardından.. kınalı ellerini uzatıyor ansızın.. hiçliğin derin sessizliğinde kalakalıyor..

nasırlardan olsa gerek pek de seçemiyor elleri.. zira hemen yanı başında, böğründe yitip giden sıcaklığı.. neden sonra yastığına kundaklanıp ateşliyor deb-i deryasını.. söndü sanıyor.. yanıyor da yanıyor..

                                                                                              

günün bilgisi: hz. nuh'un  sâm, yâfes, hâm ve ken'an isimlerinde dört tane oğlu vardı.. tufan sırasında ken'an gemiye binmeyerek ölen tek oğludur.. bir rivayet olur ki; sâm, arapların; hâm, habeşlilerin ve de yâfes de rumların atasıdır. (peygamber efendimizden rivayet ettiğinine inanılan kişi ahmed b. hanbeli'dir)

Cumartesi, Haziran 16, 2012

metamorfoz..


insan tercihleriyle vardır ve tercihleriyle yaşamasını da bilmelidir..

çok olmuştur, bir çok tercih içinden birisine yönelmek zorunda kalmak.. hatta tercihten pişman bile olsak geri dönüşlerimiz nadir olmuştur.. diğer tercihteki belirsizliklerdir aslında geri adım atmamızı engelleyen..

bazen önümüzde tercihe dair bir esame bile yokken sürüklenip gidiyoruz.. ucu aydınlıkmış, karanlıkmış fark etmiyor.. gözler kararmış durumdadır.. deli cesaretinin kıvılcımları döner dimağında.. zihninin buhar gibi burnundan dışarıya doğru eridiğini zannedersin.. tam yığılıp kalacakken karanlık morarmaya başlar yavaştan.. kızıla çalar ve sapsarı bahara erişirsin sonra..

metamorfoz deniyor bu duruma.. yani doğum sancısı..

insan acıyla yoğurulmadan olgunlaşamıyor.. tamam bizler patlıcan değiliz ama kırağından çok mu uzaktayız zannediyorsunuz.. etrafa sevgi kelebekleri gibi gülücükler saçıp ben mutluyum efekti veren insanların saçını başını yolasım geliyor bazen.. ulen kofik, ne kadar beter durumda olduğunu aynaya bakınca görüyorsun.. ne diye yalandan gargara yapıyorsunuz.. 

önce mutsuzluğun zevkini çıkarıp yalnızlıkla boğuşmak gerek.. yoksa mutluluk dediğin karanlığın morarmaya başlamasıdır.. ama ansızın bir bulut gelir ve herşeyi b.k eder.. ardında güneş olduğunu bilirsin ama o üstüne üstüne yağar..

sonra şemsiye taşımaya başlarsın, yağmur her an geri gelecek diye.. sıcağın, güneşin ortasında elinde şemsiyenle dolanırken nerde bu yağmur dersin.. yağmurun ardındaki bulutla aranda garip bir bağ oluşur..

gel zaman git zaman.. ve sen şemsiyeni yanına almayı unutursun.. işte o an bulut gülümseyerek bütün meramını şangır şungur üzerine boşaltır.. sucuk gibi bina kenarlarına sürtüne sürtüne hayatın içine doğru yol alırsın.

bulutu da yağmuru da güneşi de.. hepsini seveceksin.. hayat bir tercihdir.. iki değil!

                                                                                                                  

günün bilgisi: tambora; endonezya'da bulunan dünyanın en büyük yanardağıdır kendileri.. 1815 yılında insanlık tarihindeki en büyük patlamanın yaşandığı yerdir.. ayrıca da dünya genelinde sıcaklıkların yaklaşık 10 derece değişmesine sebep olmuştur..

Pazar, Haziran 03, 2012

şekerler kalsın!..


çay dediğiniz şey hayattaki en güzel bi' şeydir.. ciğerinden körüklenen her bir çay buharı, sohbeti taşır damaklardan dişin ardına..

mahzenine sakladığın tümcelerin, sohbetin esamesiyle buhara dönüşür.. yudumladıkça çözülür dişlerin.. evet bildiğin için ısınır.. hem de taaa derinlerin.. 

laf lafı açar gider.. ne çekingenlik kalır ne de acabalar.. gizliden gizliye aptal bi' gülümseme asılır gamzelerine..

hele ki hava da soğuksa değmeyin demin keyfine.. özlediğin fısıltıları taşır çayın buharı.. getirir kondurur yanağına.. 

çayı çoook sevmemin temelinde bunlar yatar.. taze sohbetleri alır kucağıma bırakır.. maskesiz, ben olduğum sohbetleri..

hadi bi' çay koy.. geliyorum :)

                                                                                                                  

günün bilgisi: vatikan; 0.44 km²'lik alanıyla dünyanın en küçük yüz ölçümüne sahip ülkesi konumundadır.. italya'nın roma şehrinde bnulunmasının yanı sıra, yerli nüfusu 950 civarındadır..
günün şarkısı: Fikret Kızılok - Bir Harmanım Bu Akşam

Pazar, Mayıs 20, 2012

uç uç böceği..


salınır düşler
papatya buharında--
ardında rüzgar.

nazenin açar
gövdesine yabancı--
aklında dünler.

                                                                                                                   

günün bilgisi: haiku;  ne zamandır haiku ile alakalı bir şeyler yapmıyorum.. hep  aklımda halbu ki.. hatta işyerinde çöpe atılmış kağıtların arasında zaman zaman 5+7+5 denemelerinden oluşan haiku fısıltıları var.. çoook uzun süre olmuş haiku diye nefes almayalı.. yeniden manzaraya dalmam iyi oldu.. haiku candır! sadedir! özdür!

nedir bu haiku? diye soracağına hecelemeye başlasan diyorum.. bak zevkine varacaksın.. buradan buyur anlamak için..

günün şarkısı: Sezen Aksu - Zavallı Bir Gece 

Salı, Mayıs 08, 2012

tıpkı düşünür gibi..


güneşin suya savrulup, renk cümbüşüne yelken açtığı rüyaların birindeyiz.. 

kadın-erkek herkesin mitinde yatan robinson hemen hemen aynıdır.. saçı sakalına karışmış, bıyıkları cigaradan sararmıştır.. ve ellerinde ağların yorgun nasırları..

günlerden bir güne gidiyoruz.. bizim rob doğuyor.. iki pışpışla patlatıyor ciyaklamayı ebesinin suratına.. nurtopu edasında kordonu biçilip validesinin yanına kundaklama ateşleniyor..

valide yordun.. ilk fısıltısı hayattaki.. ellerine dokunmaya çekindiği bebesine bakıyor, tüm gözlerden ıraklarda.. hayatın buram buram filizlendiği, su veriilip palazlandığı dönemlerdeyiz.. kimi hazırlıksız yakalansada, konu komşu elinde ne varsa koşuyor.. rengine aldırış etmeden, pembe-mavi karışık tulumlar eşliğinde tepeleniyor ilk yüz görümlükleri.. rob, gözleri mızmız, huysuzlanıp gelenleri karşılıyor.. baba kapıda tatlı heyacanına yenik cigara üstüne cigara patlatıp sekiz çiziyor..

 ve son çıkanın ardından kapı örtülüyor ve bütün hengameden sonra yalnız kalıyorlar.. anne mahmur, baba yüzünü kaşıyor.. az sonra duyulan ciyaklamayla bir telaşa kapılıyprlar ki sorma gitsin.. rob'un etrafında pervane gibi savrulurlarken ona dokunmaya korkuyorlar.. minicik parmaklarını sayıyor babası.. evet, tam on taneler! serçe parmağına dokunamadan gözünden sevinç yaşları boşalıyor.. 

.. el bebek gül bebek.. rob büyüyor, okul çağına eriyor.. hatta karambolde sünnet de olmuştur kimbilir!..

siyah önlüğüne iliklediği hacışakir kokulu yakalığı boynunu kerte kerte sürükleniyor okula.. ortalık salya-sümük.. patlatıyor bizimkisi yaygarayı.. valide uzaktan sus diye tembihliyor.. rob işte.. susmuyor..

ali ata bakıyor.. ışık ılık süt içiyor.. oya ip filan atlıyor derken rob okumayı söküyor.. yakasında muzafferr kırmızı kurdalesiyle rob kapıyı tekmeliyor.. valide durumu çakozluyor ve hemen bakkala koşup bir kutu o morumsu hobby çikolatalardan alıyor, ertesi gün sınıfta dağıtım merasimi.. eee âdet böyleydi rob'un zamanında..

ilk, orta, lise derken rob tintin adımlarla geçiyor safhaları.. o zamanlar filizlenen küçük emrah'ın şu şarkısı revaçta: " ilk, orta, fakülte.. bitirdim ben güzelce.. bir baltaya sap olurum kurtulurum sandım böylece.. nerde hani nerdee..."

saçmalıklar abidesi sınavlara gire çıka ilerleyen rob'un yolu üniversiteye uzanıyor.. hayatın uzunca bir süre sonra neden aktığının sorgulandığı dönemeçler.. rob'un kurgusu hep aynı.. "sessiz bir koyda, içi su da alsa miinicik bir balıkçı teknesi.. sabahları gözünü eriten güneşe inat çıkılan palamut, mezgit buluşmaları.. hani ağlara takılan balıkları sırtında savura savura gelen bir figür vardı filmlerin birinde.. işte o.. ağdan sular damlıyor.. balıklar kulaçlarını şişirip şişirip duruyor filan..

rob, yağ tenekesinden bozma ocaklığı körüklüyor ve veriyor palamutları koynuna.. karanlıkta keskin anason kokuları.. dilinde zeki müren'den beklenen şarkı..."

yıllar geçip gidiyor inceden.. ve rob kararlı.. gün gelecek ve çantasını sırtlanıp kayıplara karışacak.. bir sabah uyandığında o balıkçı teknesinde bulacak kendisini.. ağını sırtlanıp dilindeki zeiki müren'le oturacak sofrasına..

.. istersen yum gözelerini.. tıpkı düşünür gibi...

                                                                                                                   

günün bilgisi: zihgîr; türk okçuluğunda kökeni çok derinlere inen bir aparattır.. yayı germe işleminde baş parmağa takılmasının yanı sıra bir zanaât ürünüdür..
günün şarkısı: Zeki Müren - Beklenen Şarkı

Çarşamba, Nisan 18, 2012

acı keşke'k!..


zordan da öte çoook zor oluyor bazen.. deniyorsun.. dilin varmıyor.. tam fısıltıyla yozlaşacakken aniden kilitleniveriyor dişlerin..

hakikaten zor.. bunun cesaretle ya da eski romantik türk film ezgileriyle bir alakası da yok!.. alt fondan girecek olan "al yazmalım" efekti sadece hüzünlendirmeye yetiyor bazen.. filmi 80 kere izledikten sonra samet'i kucağına alışı geliyor ve sen daha filmin başında su koyveriyorsun.. sonra da niye makyajım aktı!..

içince cesaret gelirmiş filan.. tamamen kuru sıkı!.. içince çişi geliyor insanın bi'kere.. çişi gelen insan nasıl rahat olur len.. hem sonra işedikten sonraki rahatlama paha biçilemez bence.. yoksa öyle değil miydi? bak yine konuşmak yerine müsade isteyip lavaboya koşuyorum!.. olmuyor.. hem de hiiiç..

acabayla keşkeler şehirleri arasında, sabit hızla seyreden ve osurukla çalışan birer külüstürleriz aslında.. ne bir dikiz aynamız var ne de bir direksiyon.. sadece arada derede iki sıra buhar izi, süzülür yavaşça.. değdiği yeri eritircesine, gamzelerini doldurmaya başlar.. boğazına oturan yumruksa tütün kolonyasına nazire yapar.. yutsan bi' dert yutmasan iki.. haa o zaman yut bir olsun yani.. peki peki yutalım bu sefer de.. hem öğrenilmiş çaresizlik diyorlar artık bu duruma.. ama bu sefer cimbom yenecek gibi feneri!.. oohaa konu nereye girdi.. prostat mı oluyoruz.. yoksa nedir bu topu sürekli taca atıp, aynada makyaj tazemeler filan..

neyse.. bahsi içimde debelenip duran konu, ağız ucuyla da olsa duyulmuş olup, tıraşa bağlayacağı varsayılarak acabalar trenine binerek enginlere yol almıştır..

elbet trenin duracağı bir istasyon olacaktır.. belki de ufacık bi' tebessümün çukurları dolduracağı karanlık, şu deli saçması hayat kadar kısadır.. bakalım, kapı sıkışmazsa inmeyi düşünüyorum artık!..

                                                                                                                    

günün bilgisi: küba bağımsızlık savaşı; 1895-98 yılları arasında başarısızlıkla sonuçlanan bir dönemdir.. ispanya ve abd arasında süren on yıl savaşlarının (1868-78) tetiklediği bağımsızlık hareketleri nihayetine ulaşarak 20 mayıs 1902'de abd'ye karşı ilan edilmiştir.. ada üzerinde önce ispanyolların uzun bir sömürge dönemi yaşanmış olup bu üstünlüğünü çeşitli imtiyazlarla birlikte abd'ye kaptırmıştı.. haa birde küba devrimi 1 ocak 1959'da yaşanmıştır ;)
günün şarkısı: Ajda Pekkan - Uykusuz Her Gece

Perşembe, Mart 29, 2012

s'ius yollarda!..


bir gün çantasını sırtlanıp yollara düşmek, bambaşka şehirlerde günü kucaklamak herkesin gizinde yatandır.. yatan aslanı uyandırmak yerine çoğu zaman pışpışlayıp duruyoruz.. nitekim aynı senaryoyu yıllardan beri yaşıyorum..

zaman küçükken yakalıyor seni.. sosyal ve ekonomik tabanlı bir çok nedenden ötürü küçüklük de yaşamıyoruz aslında.. nerede o misket yuvarlayıp ardına saklandığın ağaçlar.. neyse, sürekli bozuk plak gibi geçmişe içerlenip de serzenişlerimi serpiştirmek değil bu sefer niyetim..

çoook uzun zamanlardır hayâlini kurduğum bir hayatın eşiğine doğru hızla ilerliyorum.. bundaki temel etken tabii ki iyi bir işimin ve mükemmel çalışma şartlarının olması.. artık küçücük çantamı sırtlanıp hayaliyle sabahladığım diyarlara kulaç açabilecek noktadayım.. ki ilk adımlarını bu yılın ilk çeyreğinde attım diyebilirim.. 

ocak-şubat dönemecinde çantamı sırtlanıp avrupa'nın yollarına düştüm.. ilk defa dışarı çıkan bir insan için çok heyecan verici ve de bol maceralı olduğunu söyleyebilirim.. velhâsıl kelâm, bundan böyle arada bir gezindiğim yerlerden ilginç notları da paylaşmaya başlıyacağım blog üzerinden.. 

pek yakında belçika, fransa, lüksemburg, almanya ve devamında hollanda'yı yazıya dökmeyi düşünüyorum.. dönem ilerledikçe buna tayland seferi de eklenecek.. haa tabii ki de çiçek ülkemin arşınlanmış yerleri de zaman zaman yer bulacak..

şu satırları yazabilmenin verdiği hazdan insanın başı dönebiliyor çoğu zaman :) artık kendime bir "backpackers" diye hitap ediyorum.. hoş bu ismi bana geçen gün tanıştığım karaderili avustralya'lı müşterimiz taktı :p birlikte uzunca sohbetler ettik tayland'ın kızları ve yemekleri üzerine.. kızlar uzun bir bölümünü alsa da kurbağadan timsah'a uzanan yiyecek yelpazemizin benzerliği uzunca kahkahalara neden oldu :)

daha fazla uzatmak istiyorum aslında ama sıkıcı olacağından ilk olarak "belçika" notlarıyla bir anlamda blog'a geri dönüş yapmak ve yeniden can vermek istiyorum.. o anları tekrar hatırlama olanağını vereceği için şimdiden heyecanlıyım.. bakalım bakalım yolda neler yapışmış ayakkabımın tabanlarına.. esen kalın :)

                                                                                                                

günün bilgisi: endonezya; güneydoğu asya ve okyanusya'da yer alan bir ülkedir.. 230 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık müslüman ülkesi olmasının yanı sıra toplam 17.508 adadan oluşmaktadır!
günün şarkısı: Haluk Levent - Sen Gidince

fotoğraf: belçika - brugge'de çekilmiş olmakla birlikte sequieros'a teşekkür ediyoruz..

Salı, Mart 06, 2012

vallahi gayet normal!

beton gölgelerin yükseldiği şehirlerde yaşıyoruz.. insanın kendisine yabancılaştığı dönemler.. herşeyin normal olarak karşılandığı, sessiz çığlık nöbetleri..

şayet istanbul'da yaşıyorsan bütün bunların başkentindesin.. merhaba!

minicik ellerinle savurduğun misketler, birbirimizin gözlerine pırtlattığımız o bitkiler yok artık.. üstüne üstlük hepsini normal olarak görüyoruz..

yürüyerek gittiğimiz yerlere artık minibüsler, dolmuşlar götürüyor bizi.. bazen saatler alsada trafiği normal karşılıyoruz..

bu tarz içimizi mıncıklayan durumlar için "vallahi gayet normal" diyor ortaçgil.. şarkının ortaçgil yorumu ayrı bir güzel olmakla birlikte bir de nejat abiden dinlemek gerekir :)

 

                                                                                                               


günün bilgisi: birleşmiş milletler; 1945 yılında abd, sb, ingiltere, fransa ve çin önderliğinde kurulmuştur. 192 olan üye ülke sayısı, güney sudan'ın da katılımıyla 193'e yükselmiştir.

Cuma, Şubat 17, 2012

aaa osurdu!


insandır bu.. sürekli debelenir, gerinir ve de burnunu karıştırır.. hatta ortalık sessizse sandalyesinin altına birkaç köfte harcı sıvamıştır!.. tabii ki de kıvamı tutmuş mu diyedir!

çoğu zaman terbiye ya da görgü etiketi altında bastırıyoruz günlük rutin işlerimizi.. ee normal olanıda budur zaten.. şimdi size gidin sofranın ortasında osurun ya da yandaki tabağa köfte harcı yuvarlayın demiyoruz.. ama ender gelişen çaykur rize ataklarında savunmanız hazırlıklı olmalıdır!.. 

nee.. hönk! işin içine futbol terimleri girince kızların biraz tökezlediğini atlamamak gerekir.. zira futbol onlara göre 22 salatalığın, sağa sola koşuştuğu bir oyun.. neyse.. ender gelişen çaykur rize atakları tasviriyle, kâsede tutulamayan osuruk ya da hapşırık edasında pörtleyen köfte harçları imâ edilmektedir..

bu gibi durumlarda kızarır insan.. çatal yolunu bulamaz tabak içinde.. bütün insanlık üstüne üstüne dik bakışlar atar.. kafalar sağa sola oynar filan.. evet onların kıçının deliği yok ve onlar hayatlarında hiç osurmazlar.. 

siz, onları bir de yalnızlarken görün!..

                                                                                                                

günün bilgisi: süveyş kanalı; akdeniz ile kzıldeniz arasındaki yapay bağlantı yoludur.. temeli osmanlı döneminde atılan bu kanal 1869 yılında ingilizler tarafından kullanıma açılmıştır.. bu kanalın temel yapılış amacı; afrika'yı turlamadan asya ile avrupa arasında bir bağlantı yolu oluşturmaktı..
günün şarkısı: Emel Sayın - Dumraka

Cuma, Ocak 20, 2012

sur mu üflendi? tüh uyuya kalmışım! - II


sur'a kadem basan çocuğun ardı sıra perçinlenmişti yolculuk.. zaten sürekli devam edilip yinelenen bir şeyden ibaret değilmidir ki bu... o vakit sazı yeniden sahibine verelim;

heey çocuk!  

gelirken beraberindeki ateşini hiç söndürme sakın.. seni sen yapan ve günün birinde sorgulayacak olan da odur, benden söylemesi.. yoksa birilerinin dediği gibi terazinin kefelerine torpil işlemez.. öyle ya  bi' gün gelirsen ilk esnemelerin olacak bunlar.. biraz ara ver tekmelemeye de kadıncağız uyusun biraz..

a a demek maratonu geçtin! aferin iyi bok yedin! madem yoldasın dediklerimi unutma ve dinlemeye devam et..

yolun elbette düşecek bu taraflara köftehor.. inanma sakın sana anlatılanlara.. türlü meşgale bulacaklar seni avutmak için.. inanmanı bekleycekler çocuk.. hiç koşulsuz, sorgulamadan..

kime, neye inanacağının beş para değeri yok aslında gözümde.. madem rayları yağladın, işin başında öğren insan olabilmeyi biberon!.. türlü edevat var yeryüzü denilen yerde insan olduğunu sanan..

buraya belgesel seyretmeye gelmeyeceksin eşşoğlusu.. bırak kumandayı da rolünü ezberle! rol demişken ne olacaksın bakalım büyüyünce?.. ne bok olursan ol da bi'kere daha gelemeyceksin buraya, ona göre organize ol.. 

belki insan denen mâhluk sayısızca tekrar gelebiliyordur da bunu anlaması için tekrar ölmesi gerekli!

sen yolun başında aklına sok biberon! yok öyle melânkolik tırıvırılar.. bilmem gizemli takılma ayakları.. neysen o olacaksın.. kimsenin sitinde olmaz ne bok yediğin.. hem sonra, paylaşmayı öğren kordon dolanmadan yüksüğüne..

ha son bi' şey daha; sen gelmeden biz toptan oraya gelirsek rakımızı hazırla koçum.. karşılıklı iki tek atalım.. sen bize hatırlat oranın adetlerini.. malûm filmi seyredeli kaç asır geçmiştir kimbilir.. arada deja vu denen tırıvırı oluyor da sen boşlukları doldur yinede.

kavun mu? allah derim!

                                                                                                                

günün bilgisi: dünyanın en eski kayacı; daha önce 4,03 milyar yıl yaşında olan ve kanada'da keşfedilen "acasta gnaysları" adındaki kayaç, tarih sayflarındaki yerini yine kanada'da ortaya çıkarılan ve yaşı 4,28 milyar yıl olarak hesaplanan "nuvvuagittuq" gibi enteresan isimli yeşil bölgedeki  kayaca bırakmıştır.. dünyanın hesaplanan  yaşının 4,57 milyar yıl olduğu düşünülürse başlangıca bir adım daha yaklaşılmıştır :p
günün şarkısı: Cem Karaca - Bu Son Olsun 

fotoğraf: bu kediciğin ismi melâhatgül olmakla birlikte beyazıt - sahâflar çarşısı'nda takılmaktadır :)
İlk bölüm için tıklayın : [***]

Perşembe, Ocak 05, 2012

hani olacak ya!..



sağlam erbaplarla çıkılan bir istikâl seferindeyiz..

caddeyi boydan boya iki, bilemedin üç taramadan sonra aynı yüzleri tekrar tekrar görünce, ister istemez kalabalığın biraz değişmesini bekliyorsunuz.. bu aradan istifade sahafları bir bakınalım dedik.. hem zaman daha iyi geçer..

önce girdik kelepir'in içine.. her gitmemizde içinde değişim yapıldığı hissine kapılıyoruz.. fondaki musikî ezgileri eşliğinde kitapları taramaya başladık.. aradığımız özel bir şey filan da yok.. neden sonra arkadaşlar sağlam iki üç kitap buldular.. alıp çıktık..

biraz sol yapınca asıl kitapların ana damarına gidiyorsunuz.. ayaklar zaten kendiliğinden yollandı oraya.. mis kokulu, şeker aroması edasında, o bilindik eskimiş kitap kokularının buram buram yüzümüze çarptığı kapıdan içeri girdik.. koridor boyunca sağlı sollu bir dünya sahaf dükkanı.. işte beyazıta tercih etmemin temel nedeni de bu!.. orası artık kpss ve bilimum kitap satan amiyane tabirle "kırtasiyeler"e döndüler.. bir elin parmaklarını geçmiyor asıl sahâflar..

iki üç dükkan geçtik.. sinekten yağ çıkartmakla ün salmış arkadaşlardan birisi 2 kitap 5 liranın önünde durdu.. elinde bilindik şeylerin anlatıldığı siyasi, kalın mı kalın, sıradan bir kitap.. aldı koltuğunun arasına ikinciyi seçmeye çabalıyor.. 

hani olacak ya! ince sayılabilecek yeşilimsi bir kitap.. sırtı bana bakıyor.. ismini okuyabilmek için kitabı çekip çıkarmak yerine, olduğum yerde şekilden şekile giriyorum.. karabolde koluna çarptığım sinekçi eleman bana bakıyor garip garip.. sonra elini uzatıp çekip çıkarıyor kitabı..

işte filmin koptuğu yerdeğiz.. kitap belkide yıllardan beridir delicesine aradığım bir kitap.. aramadık delik bırakmamıştım.. 

bazen uzun sürsede oluyor.. zaman geliyor bakınıp duruyorsunuz.. hatta o size bakmasa da siz onun baktığı yerlerden geçip gidiyorsunuz hep.. taa ki gün gelip size el sallayana kadar.. esen kalın :)

                                                                                                                

günün bilgisi: arktik okyanusu;  dilimizde daha çok kuzey buz denizi olarak bilinmesinin yanı sıra, uluslararası hidrografi örgütü tarafından okyanus olarak tanınmlanmaktadır.. ayruca; rusya, abd, kanada, grönland ve norveç'e kıyıları bulunmaktadır..

?

Fotoğrafım
İstanbul, Tokat, Türkiye
ben sezer; klasik uygulamalı, güdüsel bir hamle sonucu, anında dünyaya gelip, henüz olunmayan bir pratiğe zorunlu olarak itilmiş, nüfusa ilave bir insan..