Salı, Kasım 30, 2010

roket yazıları: 2 " haşmet, kapıyı kapamayı unutma!"


saçlarına absürdten şekiller filan veren haşmet, yavaşça çıkışa doğru sürüklenir en paytaklı tarafından..

gecikme raddesini sonuna kadar evde oyalanarak kullanan haşmet, ayakkabısının tekini giyerken diğer tekinide aramaya koyulmuştur evin içinde!
offf.. ulen bi koyduğumuda yerinde bulayım bee... oha hakketten ohaa.. ulen bi ayakkabının eşi ötekinin yanında değilse nerde olur ki? sabah sabah patlıcanlara geldik anasını satam yaa.. öfff.. evdede topal leylek gibi dolanıyoz zaten.. madam bi yakalarsa akşama kadar halı çarptırır balkonda!.. anneee annee.. ayakkabımın tekini gördün mü?.. nee uyuyo musun? valla mı!.. nereye koyduysam orda mıdır?!.. boğacam yaa vallaa boğacam!..

annesiyle seremonisinden eli boş çıkan haşmet eski-püskülerini raftan alarak yola çıkmaya koyulur..
ulen sabah sabah ruhum osuruklandı.. gene kaldık bizim delikli nanelere! oğluumm kapıyı çekk!.. olur madam olur.. sen yat osura osura.. ulen bu kapınında gıcırdamasına ayar oluyorum.. en sonunda çıkarıp işiycem bütün vida,conta ne zıkkım varsa üstünde o olucak!.. öff ne pis kokuyo sabah sabah ortalık böyle.. ulen nefes almıyolar resmen osuruyolar bee.. öfff.. 

sonunda yola çıkan haşmet gene rutine bağlar işi..
kapıyı çeek.. hop.. bismillaaahh.. ulen sol ayakla çıktık dışarı iyi mi.. hay sokayım yaa.. koca karı tırıvırısı o işler.. ulen zaten tersimden kalktım!.. bugünden bi cacık olmaz.. lan hangi günden cacık oldu da bugünden olmasın.. sus be sus..  .. .. ulen bu adamda hep aynı saatte kepenkleri açıyo.. yatsana olum sabah sabah delimidir nedir.. ben patron olucam varya, dükkanı açarsam namerdim!.. bakkalda açılmış.. hakketten geç kalıcaz heralde.. bu kızda hep kolunda bi çanta.. sanki bilmiyoz anasını satiim baktıını.. bende baktım sana ohh oldumu işte ohh.. lan anladı galiba.. çevir başı çevir.. telefonda bişeler bakıyomuş gibi yapayım bari!.. menü, mesajlar.. ulen fix aynı numara.. canın daraldıkça aynı naneleri yiyon.. neyseki kız geride kaldı.. hmm çantaya baakk!..

otobüsün duraktan kalktığını gören haşmet küfürler savurarak durağa yanaşır..
bu yokuş gebertecek bi gün beni.. n'olucak anasını satiim bizim evin önünden geçseniz.. yaa bu kaldırım kenarına bez atanların anasını eşek kovalasın  be.. gene bok oldu ayakkabılar.. velette sağlam sıçmış beze! öff öfff.. laan laan otobüs gidio.. dur laan durr.. hay anasını satam nerde bu akbil!.. hay aq.. o kadar el ettik durmadı otobüs.. götük kent! arkayı işaret ediyo bide.. şerefsiz o otobüs gelene kadar işten atılırım bee.. hay anasını siteyim yaa.. gene kaçtı otobüs.. ulan hadi ben geç kaldım.. bu durakta bekleyenler salak mı? lan daha demin önünüzden kalkmadı mı? ne sitime binmediniz.. ayakta gidin nolucak anasını satam.. illa kıçınız değicek yere!.. lan durak nerde şaşkalozlar nerde bekliyolar.. olm gelsenize böyle.. lan herkes ayrı bi garip sabah sabah.. melankolik halinize sokayım alayınızın.. şuna bak şuna.. pehh lan sanki yüzmede milimle şampiyonluk kaçırmış sürtük.. lann salak sende sıçıyosun işte.. sende osuruyon.. sende burnunu karıştırıyon.. niye sen uranyumdan mı yapıldın? kızardı lan gacı... ulen kime baksam oda bana bakıyo bee.. neyse çevir kafayı çevir!..

resim: anonim..

Salı, Kasım 23, 2010

mim ki..


huuhh.. ben bu mim nedir neye yarar diye çözmeye çalışırken en siftahlı tarafından, saolsun jove. mimledi.. 20 sorudan oluşan parkurumuz başlamış bulunmaktadır.. bakalım neler yapıştırıcam.. pardonna yazıcam!

1.En sevdiğiniz kelime: armut..
2.Nefret ettiğiniz kelime: kalk..
3.Ne sizi heyecanlandırır: bira!..
4.Heyecanınızı ne öldürür: bayat bira!..
5.En sevdiğiniz ses: mızıka..
6.Nefret ettiğiniz ses: happşuu..
7.Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: vidanjörcülük...
8.Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: zihin okumak filan..
9.Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: avril'in kocası  :D
10.Nerede yaşamak isterdiniz: bora bora adası..
11.En önemli kusurunuz: bazen kendi kendine konuşmak..
12.Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: aşırı uyku.. (rekorum deliksiz 2 buçuk gün!)
13.Kahramanınız kim: kaptan mağara adamı :p
14.En çok kullandığınız kötü kelime: hass..r
15.Şuanki ruh haliniz: şam şeytanı :F
16.Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: alayına düğün alayı girsin!
17.Mutluluk rüyanız: hmm.. şöyle küçüçük bi kulübem olsun, çift katlı olması fena olmaz.. geçerim balkonuma fokur fokur çayımı içerim.. içinde yarın geçmeyen her düşe girebilirim!
18.Sizce mutsuzluğun tanımı: sabahın kör bi vakti sıcacık yatağından kalkıp, ömrünü para kazanmanın peşinde harcayarak zombileşmek..
19.Nasıl ölmek isterdiniz: osuruk gibi olmasını isterdim.. bi anda beklemeden olsun.. ne kadar tutmaya çalışsanda öyle en zartlısından salıverilmiş gibi..
20.Öldüğün zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini isterdiniz: nihahaha, seni kandırmışlar olum.. geç bakalım şöyle.. çıkart cebindekileri.. 

ve âdet olur ki bu mimi birilerine şutlamak lazım.. bakalım bakalım..mimlenmek isterlerse sequieros , soldansay ve de neredeysekafasiznick olsun.. ne de olsa ilk 3 izleyicilerim :)


resim: karalahana.com

Pazar, Kasım 21, 2010

ıssız adam..



sessiz bir koy düşün.. şöyle in/cin top filan oynasın.. işte tam oraya,  ufacıktan bir kulübe konduralım.. şöyle arkasında da inceden bir tepe filan olsun ve de sahile sıfır.. iki göz odası olsun.. bir yatak, küçük bir dolap ve de pılı/pırtı için küçük, öğrenci işi bez dolap.. haa sonra kitaplar içinde küçük bir köşe!..

bir adam.. kafasında fötürlü bir şapka.. hani o boğaza ip inen cinslerinden.. dudaklarına yer etmiş bitik  bir de izmarit.. sonra üstünde robinson'un yırtık bir gömleği ve de salaş bir şort.. saç/sakal almış başını gitmiş.. gözlükler desen buğudan sekiz gösterir olmuş!

bizimkisi tam bir berduş gibi anlıycanız.. sazlıklardan yaptığı ufak bir tabureyi atar kapının önüne, gün batana dek miskin miskin oturur çoğu zaman.. bazen de aklına eserse kıyaya demirlediği, her tarafından su alan sandalıyla, olta sallar koyun en dingin yerlerinde.. bazen sığlıklara balıklama dalsada eve boş döndüğü olmaz hiç.. mutlaka omuzunda üç-beş çipurayla iner sandalından.. sonra kulübesinin kenarıda, artık isten kapkara olmuş demliğinin yanı başında şişe geçirir onları.. ohh mis..

gecenin inmeye başlamasıyla birlikte bardak tıslamaları kaplar tüm koyu.. resmen bardaklara gerdan kırdırır.. isteri nöbetine tutulmuşçasına, titrek ellerinin ardı sıra yuvarlar teklemelerini.. boğazdan süzülür inceden yangın,.. yavaş yavaş mideye oturuken içsel titremeye yakalanır.. ve ansızın gözleri kızarır.. hepte bu raddesinde yakalanır sağnağa.. uzaktan bakıldığında içkinin muzip çelmesi gelir akla.. velâkin işte tam o raddede sisler düşer dimağına.. kimbilir kaçıncı gamzesine yandığının cananıdır..

gün gecedir artık.. uzaklardan sırıtan ay ışığından başka yaren yoktur koca koyda.. melankolik bir tırıvırı çöreklenmiştir yakasına.. bütün ömrünü  kulübesinin önünde, taburesinde geçirmeye razıdır..

Çarşamba, Kasım 17, 2010

angus uzmanları!


evet bayram.. hava birascık kapalı olsada insanın çıkıp turlayası geliyor.. bayramlaşılır, tokalaşılır.. ne zamandır görüşemeyenler "biras göbek ilerlemiş hacı" ya da "saçlar mı  seyrelmiş ne" diyerekten takılırlar birbirlerine.. hep gözler vücuttaki değişimi gösteren emarelerdedir.. 

hoş beşten sonra cümleler bitiyor ve söz dönüp dolaşıp anguslara geliyor!.. vay arkadaş ne kadar meraklı milletiz böyle yeni yeni hayatımıza giren kavramlar hakkında uzmanlaşmaya!.. ulen şöyle bi ense yapıp televizyonun karşısına kuruldum, hazır evde boş!.. zap zap zap.. her kanalda bi tane angus uzmanı! anlatıyor ballandıra ballandıra, yok efendim bunlar çok ayrı bi yemle ve de bilmem ne zıkkımla besleniyorlarmışta, ülkemize uruguay ve ukrayna gibi iki alakasız ülkeden ithal ediliyorlarmışta bilmem ne!.. sonra mikrofonu bizim çiftçiye sallıyorlar.. oda başlıyor bi güzel sallamaya!.. yok bu yıl hükümet biz çiftçilere destek çıkmadı.. mazot şu kadar.. ekili arazi bu kadar.. ben bu danayı tosun haline getirene kadar 4 yılımı veriyorum, bizde üretim yeterli olmadığı için 7 ayda davul gibi şişirilen angusları getirip satıcaklarmış.. hem bizi avrupa kıtasına sokmuycaklar.. anadolu işi, yalnızca bizbize yeticekmişiz filanlar işte.. adam haklı nası olmasın anasını satam.. yok bilmem ne hastalığı yayılmasın diye istanbul ve civarı illerde yalnızca trakyadan ve de angusistanlardan gelen kurbanlıklar pazarlanıcakmış.. ulan birinin cebi fena şişdide bakalım onu kim hortumluycak!..

sonra memleketen kurban manzaraları.. yolda angus kovalayanlar, acilde parmağını kesenler, köprüden kurbanlıkları geçirirken yediği 4.800 tl cezaya isyan edenler ve de nerde o eski bayramlar rutinleri.. onu bunu bilmem arkadaş.. kaç günlük babalar gibi tatil var önümüzde.. içinde biriktirdiğin bütün tezekleri boşalt, ne bilim git armut ye.. yat bi kenarda.. nasılsa "bütün tantanalardan sonra geriye yalnızlık kalır" diyen eleman gene haklı çıkıcak..

resim: digitaldesktopwallpaper.com

(bugünde sabahtan beri şu şarkı musallat oldu.. dinlendirici bi tınısı var ve lâkin bi dinleyiver TIKTIK..)

Pazartesi, Kasım 15, 2010

roket yazıları: 1 "kalk haşmet kalk, sabah oldu!.."


ve bir telefon dıngıltısında öter sabah horozu.. beş dakka, üç dakka daha.. du biras daha derken haşmet, mayış mayış kalkmaya çalışır yataktan..

hırrr zırrr zaartt  (arada bir de osuruk sesi)
ulan ne çabuk doğdun gün.. ohhoo saate bak.. haa sahi beş dakka ilerdeydi sanki saat.. biras daha yumulayım.. nımnım hııhhh ııhhh.. çatırt, haşırr huşur.. ulen bu da kıvrım kıvrım, kaşımaktan kızamık çıkarıcam şimdi!.. 

gözleri kapanır gibi olur biras ve kurguladığı hayale devam eder haşmet bi kaç dakka daha.. 
... sahilde çok kalabalık biras.. şöyle tenha bi yer.. hahh.. hemide leylekler sıvanmış kumlara.. amaninn amann.. göbek içeri biras.. hıııppp.. burundan soluk.. havlu omuza.. uyuyo lan bunlar.. dur uyansınlar.. benim düşüm lan bu .. kalkın.. bakın banaa.. baksanıza olm.. pufff .. kaçtı bütün nefes.. göbek çıktı yelkenli gibi ortaya.. hıppp..  dur olmadı lan böyle.. en iyisi ev yapayım kendime!.. aha saat kaç oldu ?

uykunun sersem rafında bardak kıran haşmet, tek gözle saati süzer ve bi kaç dakikalık uyuklama senfonisine devam eder..
nerde lan bu telefon.. saatide çok küçük gösteriyo, bi ara ayarlamak lazım!.. var biras daha.. yav bu sağdan sola dönmeler öldürecek beni.. sol tarafıma yatamıyorum aq bi türlü.. kalbim osuruklanıyo, acayip bi haller.. neyse yeter dön sağa.. kol yastığın altına.. hiyayaa huuhh.. ıhhıı ıhhh.. nım nım nım.. ulen neydi o ilk okuldaki kızın adı.. ne güzel sarı saçları vardı.. bi kere karşısında ağlamıştım lan.. nasıda süzükmüşüm o zamanlar.. hep emel sayın'ın yüzünden!.. ahh bitane emel sayın daha bulsam evlenicem onla.. lan sanki sokakta kol gezip seni arıyolar!.. sanane lan..

ve kalkma saati gelmiştir haşmet'in
off en uyuz olduğum an.. lan şu sıcacık yatağı 100 lira verseler bırakmassın ama götü boklu işe yetişicen diye terk ediyosun.. bi kere daha sarılayım yorganıma.. ne kadar sıcacık, ulen böyle hayatın suyuna limon döküp içmek lazım.. ne kadar bayık lan böyle.. keşke hep içinden geçtiği gibi yaşasam.. haa oldu.. o çok sevdiğin biraları sidik doldurur öyle içersin!.. öff yeter çık yorgandan aq.. hiyyyaaa hııı huuhh.. hava daha karanlık be aq.. bu saatlerden bişey anlamadım ben.. 

resim: luis royo

Perşembe, Kasım 04, 2010

roket yazıları..


bu yazıların bi seri olması düşünülmekle birlikte, parça/bütün olarak bakıldığında hiç bir anlam ve çıkarımı yoktur.. ben dahil okuyacak olan kişiler bu yazılarda kendilerinden bir parça bulamadıkları gibi hiç bi bokta anlamayacaklar!.. neden mi? şimdi şöyle izah edeyim; kafamızı düşünün.. beynimizi.. içinden geçenleri.. insan denen canlı müsvettesinin düşünemeden geçirebileceği bir saniyesi bile yoktur!.. dimak denen doğal dekoderimiz sürekli olarak bi yerlerle meşguldür.. misal; siz kendi iç sesinizle konuşurken bi anda yoldan geçen hatunların gerekli yerlerine kilitlenmişsinizdir ve haliyle zihinde oraya kayarken iç sesinizde bi tuhaflaşma yaşanmaya başlamıştır.. derken gördüğünüz iki, üç mandalinayla bi anda yıllar öncesinden bi anı gelir yerlerşir iç sesinizin perdelerine ve tam ortasında o eski arkadaşınızın yakasındaki alakasız düğmeler filan.. sonra beyin süzgeci kendini toparlar bi ara ve yeniden iç sesinizle absürtten şeylere kafa yormaya devam edersiniz.. işte böyle gider.. yani bi an simit yerken aynı dakka içinde diğer elinizde kebap, yan tarafta şalgam ve içli köfte hazır kıta beklemektedir.. 

işte böyle dostlar.. biraz saçma ve de karmaşık olmuş olabilir.. ilk yazıdan sonra neler yapmaya çalışacağımı daha iyi anlayacaksınız.. hayali yarattığım bi adamın kafasından geçenleri satır satır yazıya dökmeye çalışacağım.. bazen kendim, bazen çok değerli bi dost, bazen de tiksinç bi herif olarak karşınıza çıkacak.. şimdiden bende merak ediyorum neler çıkacağını.. ama baştan söyleyeyim; çok saçma ve de alakasız şeyler olacağı kesin.. sakın bu yazılardan sosyal mesaj filan çıkarmayın yoksa gömleği tersten giydirirler adama!..

ha sonra neden ismi roket yazıları bende bilmiyorum.. aklıma ilk o geldi!.. pek yakında yaratacağım karakterin iç sesiyle roket yazıları: 1 olarak karşınızda olunacaktır.. hade hayırlısı..

resim: luis royo

Pazartesi, Kasım 01, 2010

çanta..


bi çanta kokusuydu aslında sığdırdığım düşler.. şekerimsi plastik.. bi çocuk sabahımın unutulmazı.. hani bazı anlar vardır yaşamın kenarlarına tutunan.. her benzerinde aynı hazzı, aynı kokuyu ararsın.. 

yaşımın ne vakitte seyretiğini pek anımsayamıyorum.. ancak beşten fazlada değildir.. bi sabah uyandığımda baş ucumda o çok sevdiğim çanta vardı.. hani eski cinsten, şimdinin dosya, klasör ebatlarında, elle tutturgaçlı.. en çokta eskinin türk filmlerinde çıkardı karşımıza.. işte öyle bi şeydi.. kahverengimsi.. deriden bozma, şeker aroması desen değil, bildiğin plastik kokusu.. olurya yeni şeylerin yeniliğini tesciller cinsinden.. 

günlerden bi gün.. gün dediysekte eşek kadar olduktan sonra bi gün işte.. çok değil daha bi hafta öncesi.. çatının eski püsküleri arasında cirit atarken birden elime yırtıktan pırtık bi çanta ilişti.. evveeett.. işte o çanta.. nasıda gözlerim doldu anlatamam.. insanın boğazına bi yumruk otururda yunkunsada inmez kursağından aşağıya.. 

elime aldım çantayı.. o tutma yerlerinde, küçük ellerimin kokusunu çekiverdim bütün tozlarıyla.. bi anda gözlerimden boşanan yaşlar çantanın kenarlarından aşağıya süzüldü.. çanta o kadar küçüktü ki elimde kayboluyordu resmen.. çok fena oldum be.. büyüdük galiba biras :)

?

Fotoğrafım
İstanbul, Tokat, Türkiye
ben sezer; klasik uygulamalı, güdüsel bir hamle sonucu, anında dünyaya gelip, henüz olunmayan bir pratiğe zorunlu olarak itilmiş, nüfusa ilave bir insan..