ülkemiz ne zamandır yeni bir eğitim sistemi üzerinde yoğunlaşmış bulunmaktadır.. detaylarına fazla girmeden bunun olumlu/olumsuz yansımalarını canlı bir tanıdığı olarak, usanmış bir tanık, saçmalayabildiğim yere kadar aksettiricem.. iş bu yazı belki bütüün mağdurların yüreklerine kibriti çakabilir.. olsun..
şimdi efenim ahh o eski okulcuklar, eski tahta masalarımız, neblim eski kırmızı kurdaleli günlerimizi özlemedim desem billahi talan olur!.. şöyle bi geriye doğru bakınca, okumayı söktüğümde yıllardan 94 filandı ve annem sevinç içinde bi kutu çokoprens dağıtmıştı tüm sınıfa :).. eskinin kendi içinde bi tatlılığı ve de şimdi dillendiremediğim kendine has bi sıcaklığı vardı.. gömlek kırk yerden yamalı, sümük mendillerimiz hazır kıta ütülü olarak ceplerimizdeydi.. ödev mödev traş işler gelirdi bize, en azıda bana!.. okuldan yaka/paça koşarak eve gelir, önlük bi tarafta çanta bi tarafta, merdivenlerden koşarak kaçardık dışarıya.. geride yalnızca "annnnee ben dışarıya çıkıyorummm" tizlemeleri kalırdı.. e haliyle evin kutsal kadını bi güzel kalay geçerdi üstümüze.. "ulen sıpa, çorapları bile tekleme giymişin.. nereye bu acele, b.k mu var sokakta!" şeklinde hınzırca severdi aslında bizi.. hep en iyi olmamızı istemediler mi?.. peder eve gelince başlardı ufak çaplı bi tantana.. "oğlun bugün aferin almış babası.. göster bakalım defterini".. .. "aferin" denilir gene elde kumanda (bak ozamanlar bile modaydı kumanda.. gerçi daha star filan yeni yeni çıkmıştı.. yerli kanallar.. hakimiyet trt'de filan!)
neyse işte bi hoştuk len o zamanlar.. sürekli dizlerimiz yara bere içinde dönerdik eve.. hiç bi pantolonumun dizlerinde yama/etiket eksik olmadı.. biz sokakta yetiştik, büyüdük.. bütün kaslarımızı doya doya kullandık!. küçük dağlarımız vaardı mahalle aralarında.. oralara küçük garajlar yaptık.. çevresinde biten ne idüğü belirsiz bitkileri gözlerimize pırtlattık.. en güzelide yan mahalleyle sürekli maç vardı lan!.. biraz demode ama hakketen öyle; "biz büyüdük ve kirlendi dünya"..
gelgelelim bizim kerkenezlere.. her güne ayrı bi senfoniyle karşımızdalar.. bi kere hiçbir şey öğrenmeden dünyanın hamallığını yapıyolar.. bakıyosunuz; yok mukavvalar kesilecek, üstüne resimler yapıştırılacak.. yok bilmem hangi devrin sultanlarının önemli olayları zımparalanacak filan.. tamam iyi güzel yapılsın bunlarda; lan daha bi tane kendisinin hazırladığını göremiyoz ki performans ödevleri denen zırvalıkları.. ulen sanırsınız velilere özel bi sistem anasını satam..
evde bi ufaklık var.. henüz dörde gidiyo kızcağız.. allah yardım etsin bu hızla 80 senede üniversiteyi zor görürler! bi kere içi boş bi eğitim alıyolar.. ulen dördüncü sınıfa gelmiş bi adam atlasta türkiye'nin yerini bilmiyosa/öğretilmemişse, turp sıkarım öyle eğitimin içine!..
son tümcelere girerken yinelemek istiyorum; "milli eğitimin tamamen bi taraflarıdan uydurduğu bu sistem, beyni alınmış ördekler yetiştirmenin yanı sıra, velilerin bilgisini ve de sabrını ölçmeye yöneliktir!.." tamamen kırtasiyecilik üzerine dönen bi sistem olmaz, yaşayamaz!.. öncelikle çocuk olduklarının ve bunu yaşamaları gerektiğinin aşılanması gerekli.. evet, istanbul böyle.. naapalım.. her taraf beton.. sokak kavramı yok.. en azından çocuk parklarına; otel, motel, simitçi, bakkal, çakkal gibi sırf gelir getiriyor diye harfiyata girişilmemeli!.. bırakın lan, onlarda doya doya koşsunlar!..
günün bilgisi: türkiye'nin en uç bölgeleri nerelerdir? en kuzey ucu: sinop iline bağlı inceburun, en güney ucu: hatay iline bağlı beysun koy'u, en batı ucu: gökçeada'da ki avlakaburnu ve en doğu ucuda: ığdır iline bağlı aras ırmağı'nın dil kesimidir..
günün şarkısı: [TIKTIK]
resim: 1990 yılı, istanbul/fener - erdal yazıcı..
performans ödevi dediğimiz şey annelerin ödev yapmasıdır :) kendi evimizden biliyorum.
YanıtlaSil:) keşke sadece anne olsa.. evde kim varsa.. abi,kardeş, sülalenin diğerleri.. artık amorti kime vurursa.. kes/yapıştır dükkanı açsam köşe olurum :F
YanıtlaSilbizim dizlerimiz, ellerimiz yaralanır kabuk bağlardı sadece ve çok sürmezdi acısı, sızısı, çok da önemsenmezdi hatta geçer giderdi...
YanıtlaSilşimdi ise çocukların ruhlarında açılıyor o yaralar, kabuk bağlasa bile hiç geçmiyor.
:) neredeyse hepsine küçük birer yetişkinlermiş gibi davranılıyor.. hemen herşeyi bilmeleri/öğrenmeleri isteniyor.. sanki angus yetiştiriyoruz! çocukluk onlara çook uzak bir masalın sadece başı gibi.. onlar hiç çocuk olamadılar ki.
YanıtlaSilMerhabalar,
YanıtlaSilBloğumu ziyaret ederek bıraktığınız profil resminizdeki paylaştığınız blog sayfalarından "Sucuklu Armut"u tıklayarak bloğunuza ulaştım. Ancak yorum yazmak için yorum yaz komutunu epey aradım en sonunda "4 km" komut sekmesinin içine gizlenmiş olduğunu gördüm.
Benim gibi körler ile yorum yazmak için "yorum yaz" komut sekmesi üzerinden yorum yazmaya alışmış olanlara bir kolaylık yapın ve yorum yazmak için tıklanacak komut sekmesini biraz daha anlaşılır hale getirin.
Eğitim sistemi üzerine kaleme aldığınız makalenizi okudum. Gönlünüze sağlık, bu konuda duyarlı insanlarımızın çoğalması ve bu konuya böyle güzel neşterler atması hepimizin dileğidir.
Ben de öğretmen olmamakla birlikte milli eğitim teşkilatının bir neferi olarak 30 yıl hizmetin akabinde emekli olmuş bir kamu emeklisiyim.
Malesef ülkemizde hala bir milli eğitim sistemi oluşturamadılar. Cumhuriyetin ilanından bu yana deneme tahtası olan eğitim sistemimiz, deneme tahtası olarak kalmaya da devam edeceği bir gerçektir.
3,5 yıl gibi bir süre Fedaral Almanya cumhuriyetinde kaldım. Almanlar eğitim sistemini çözmüş ve sağlam temeller üzerine inşa etmişler. İlkokulları için yazılmış ders kitaplarını incelediğim de temelin aynı olduğu, sadece içeriğinin günün bilgileri ışığında değiştirildiğini gördüm. Bu değişiklik te böyle bizdeki gibi her yıl değil, her bir versiyonun arası en az 10 yıllık diyebilirim.
Başınızı fazla ağrıtmadan ve kovulmadan müsaadenizi istirham ediyorum.
Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle, en Güzel'e emanet olun ve hoşçakalın.
:) öncelikle o yorum penceresinin icabına bakıcam hemen.. en azından daha anlaşılır olucak..
YanıtlaSilefenim tam olarak makale denemez yazdıklarıma.. yalnızca içimizde biriktirdiğimiz, her an kusmaya hazır olduğumuz "militan" duygularımdan kurtulmaya çalışıyorum.. yaptıklarım tam olarak bu.. içimdeki saçmalılar!dan kurtulmaya çalışmak.
beni asıl sıkan ülemizde her şeyin artık olağan karşılanıyor olmasıdır.. küçücük zihinlerimiz, çekirdekten sindirilmeye başlandı.. bugün bakıyorunuz; ilkokul-ortaokul-lise-üniversite ve devam etmeye takaati varsa lisansüstü... minimum 17 yıllık öğrencilik hayatı gerektiriyor bu durum.. insan ister istemez kabuğuna çekiliyor.. sınavlarla geçen bütün hayatından sonra üstüne birde işe girebilmek için sınava tabii tutuluyor.. ee sonra bu insandan vatanına, kendisine hayırlı bir birey olması bekleniyor.. devletimizce öngörülen en büyük hayır "susmak". iş böyle oluncada konuşan herkes sesini duyuramadığı için yumurtalara yükleniyor ve kafasına yiyor cop'u!..
efenim her zaman beklerim.. rahatsızlık ne demek.. renk kattınız.. saygılar benden :)